[avatar user="siyarkendirci" size="150" ]

Su ve Suruç kavgaları üzerine

/ by | Su ve Suruç kavgaları üzerine için 2 yorum

Urfa ilçeleri ve özelde Suruç’ta son yıllarda artan kavgalar vicdan sahibi olan herkesi derinden üzmektedir, herkesçe lanetlenmektedir, hatta muhtemelen bir sonra ki kavgada ölecek ya da öldürecek kişiyi bile.

 

Bir dostum “Kürt’ün derisi kalındır, ondan ki herkes Kürdü kendisine asker yapmak ister” demişti. Her zaman hak verdiğim bir tespit, Savaş kabiliyeti yüksek olan bu toplumun kendi içinde ki kavgalarda haliyle katliama dönüşüyor.

 

Sorarsan cahiliyetten kaynaklı kavgalar oluyor, insanlar ölüyor. YANLIŞ. Suruç ilçesi konumlandığı bölgede kendini en çok geliştirmiş ilçedir kanaatimce. Urfa ilçelerinin Paris’idir. Yıllar evvelinden kaldırmış ağalık düzenini, başlık parasını vb. Siyasi olarak kendini geliştirmiş kendi içinde kendini eğitmiş bir ilçedir. Örnekle, kime oy veriyorsa ya o partiye gerçekten inanıyor ya da çok sağlam çıkar ilişkileri vardır, yani ne yaptığını bilen bir toplumdur, birilerinin iradesi ile oy kullanmıyor.

 

Gelin görün ki, eğitim farklı bir şey, toplumsal gerçekçilikler ayrı şeylerdir. Eğitim ve Adalet ise iki önemli kavramdır zamanında gelmediklerinde hem insan kendi gerçekleri ile kendisini eğitir hem de kendi adalet mekanizmasını oluşturur.

 

Atatürk medreseleri kapatırken alternatif olarak şimdi ki eğitim sistemini getirdi, hediye olarak harf devrimi yaparak Türkiye toplumuna dünyayı anlayabilecek bir alfabe sundu. Eksiği ise bu hediye batı illeri ile sınırlı kalmasıydı. Doğuda ancak Menderes döneminde okullar açılabildi.  Yaklaşık 30 yıl devletin resmi eğitimden uzak tuttuğu Doğu, maalesef merdiven altı şeyhlerin, ağaların, aşiret liderlerinin tornasından geçti, haliyle Doğu insanı kendi eğitim metotlarını kendisi belirledi. Yani eğitimsiz bir toplumdan bahsedilemez sadece Bati ile aynı müfredatı içermeyen bir eğitim söz konusu.

Geç gelen resmi eğitim sistemi hem asimile içeriyordu hem de hantaldı. Öyle ki bugün bile paranla Kıbrıs’ta istediğini avukat yapabilirsin.

Yıllar evvel iki komşu köy arasında basit bir nedenden dolayı gelişen kavganın ön saflarda eli sopalı olanların neredeyse hepsi yarıyıl tatilinden gelen üniversite öğrencileriydi, hepsini tanıyordum. O günden sonra “Cahiliz, eğitimsiziz” diyemiyorum.

 

Gelelim adalet kavramına. Osmanlı döneminde Adalet zaten doğu da ki Beylere Mir’lere verilmişti, Genç Türkiye’de ise İstiklal Mahkemeleri sonrasında ise ne kadar işe yaramaz, hatalı üretim memur var ise sürgün olarak doğu illerine gönderildi. Devletin baş edemediği bu sürgünler ile halk da baş edemedi. Ta ki Gaffar Okan Diyarbakır’a gelene kadar. O adam sayesinde adalet hissi oluştu ki, sonrası malum…

 

Doğu halkına bir türlü uğramayan adalet inancı, batı halkının da aradığı bir inanç olmaya başladı. Yani dünya hala dönüyor, evren genişliyor, dünya her anlamda gelişiyor ama Türkiye’de adalete olan inanç giderek azalıyor. Hal böyle olunca da her anlaşmazlıkta insanlar kendi adaletini tesis etmeye çalışıyor.

 

 

Gelelim Suruç özeline.

Suruç tarih boyunca suyu ve yeşilliği ile meşhurdu, ta ki Atatürk barajı yapılana kadar, Suruç’a gelen su kesildi Harran ve Akçakale’ye aktı. Hatta bir vekilin kendisine sitem eden insanlara “Yahu Suruç’u size köle etmedim mi? Daha ne istiyorsunuz” dediği konuşulur ve kabul edilir.

30 yıl boyunca suya hasret Suruç kamyon kasalarında o kadar çok öldü ki, hesabı bilinmez.  Batı illerinde hakarete uğradıkları oldu, paralarını alamadıkları oldu, Su yok diye göç ettikleri iller de namuslarına saldıranlar oldu.  Bu 30 yıllık zaman dilimi Suruç halkı toplumsal olarak yeni bir şekil aldı, kendini yeniden dizayn etti. Sonuç olarak Suruç daha da gaddar ve zalimleşti. Sahip olduklarını korumak konusunda daha katılaştı.

 

Toplumsal gerçeklerin

30 Yıldan sonra gelen suyun hayra gelmeyeceği biliniyordu, sohbetini yapardık. Çok kan dökülecek derdik. Toplumsal gerçekler bunu gösterirken toplumun gerçeklerini bilmeyen yöneticiler tarafından suyun geliş süreci idare edildi. Dediler ki “Herkesin birkaç parça toprağı var, bunları birleştirelim”. Birleştirme için çok büyük harcamalar da yapıldı. İyi niyetli bir çalışmaydı. Ama toplumda karşılığını göremediği gibi birçok ölüme de neden oldu.

 

Köylünün tarlası babadan kalmadır, babadan kalma toprak işe yaramıyorsa dahi satılmaz. Özelde yaşlı kesim bunu gurur meselesi yapar. Faiz para alır ama tarlasını satmaz. Bununla birlikte komşularının tarlasını da kendilerinden habersiz satılmasına müsaade etmez, başka köyden olan birinin gelip kendi köylerinden tarla almasına müsaade etmez. Her tarlanın bir hikayesi vardır, bir değeri vardır.  Tarla var ne ekersen çıkar tarla vardır istenmeyen ot doludur, taşlıdır kıymetsizdir.

 

İşte bu gerçekler hesaplanmadan toplulaştırma yapıldı. Taşeron firmalar harita konumunda bakarak tarlaların sınırını 4 çubuk dikerek belirlediler. Onlar gittikten sonra ise o çubukların yeri değişti. Kimi tarlasını genişletirken komşunun tarlasından çaldı. Kimisi köy merasına, cami için ayrılan alana, hatta mezarlığa bile çöktü. Gücü yeten yetene ya, gücü olmayan sustu güçlü ise vicdansızdı her zaman ki gibi.

Meselenin özü birkaç tapuyu birleştirmek olsa da, bir köylüye iki yol arasında traktörün bile giremeyeceği sözde bir tarla verilmişti, oysa ki adamın tarlası tek parça ve bereketli bir tarlaydı. Çoğu köylü güçlü olanın bir yerlerde bu haritalara müdahale ettiğini söylüyorlardı. Emindiler iddialarında.  Bu nedenle gücü olan eğer eski tarlası iyi ise eski tarlasını sürmeye devam ediyor, eğer yeni verilen tarla iyi ise yeni tarlayı sürmeye başladı, güçsüz ise oturup kalkıp beddua ediyor ya da elini kana buluyor.  Köylü milletin efendisi olabilir ama toprakları kırmızı çizgidir, bu kırmızı çizgi nedeni ile çok insan öldürüldü ve daha çok insan ölümleri gerçekleşecektir. Bu da temenni değil ön görüdür.

Suruç’ta neden mi insanlar birbirini öldürüyor. İnan ki mesele su ya da tarla değildir. Mesele toplumsal gerçeklerdir. Bir tarlaya pamuk ekseniz hasat zamanı en fazla sana 10.000TL bırakır.  Bu para için kimse kimseyi öldürmez. Hatta bir köylüye misafir olsan seni ağırlamak adına bu parayı sana harcar, ama haksızlığa uğradığını düşünme duygusu çok tehlikelidir. Adalete inancı olmayan bu toplum haksızlığa uğradığında kendi yargısını devreye koyuyor.

 

Çözüm yolu nedir peki? Naçizane bir iki önerim olacak.

1-Bir heyet kurulacak.  İlk işi hali hazırda hapislerde yatan ve bu kavgalara karışmış insanlarla görüşmeleri. Katil olabilirler ama sorunun çözümüne dair çok önemli veriler barındırıyorlar.

2: Bu heyet içinde psikologlar ve düşünürler de yer almalı.

3- Köylü ile görüşüp sorunları tek tek araştırılmalıdır.

4- İnsanların kavga ile değil de sorunu yargı ile çözebileceklerine ikna edebilmek gerekir. İkna için altyapı gerekir. Suruç’a ivedi ile yeni savcı ve hâkim atamaları yapılmalı. Uzlaşma büroları kurulmalı.

5- Bahsini ettiğim toplulaşma baştan sona gözden geçirilmeli, haksızlıklar ortadan kaldırılmalı.

 


Etiketler: 1540 okunma
Bilgilendirme

Urfa Yaşam Haber sitesinde yazılan yazılardan yazarın kendisi sorumludur. Yazarın görüşleri Urfa Yaşam haberinin görüşlerini yansıtmaz

2 Comments on “Su ve Suruç kavgaları üzerine”

  • Araştırmacı Yazar Recep Fırat

    says:

    Sevgili hemşerim
    Dilinize yüreğine sağlık memleketimizin önemli sorunlarını anlatmışsınız.

  • Musa

    says:

    Oranın gerçekleri. Çok farklı. Oralı olmayan birinin anlamasi pek mümkün degil. Çözüm konusunda kesinlikle yöre halkindan birileri de olmalı işin içinde.

Yorum yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir