[avatar user="mustafakaplan" size="150" ]

Osmanlının galibiyet sırları

/ by | Leave a comment

Şüphesiz biz sana apaçık bir fetih verdik.

İz düşümleri hala günümüze dek süregelen Osmanlının altı yüz küsur yıl yedi kıtada at oynatıp; fetihlerden fetihlere koşmasının altındaki yatan sırın ne olduğunu bilmek her Türk insanının ilgisini çeker kanısındayım…

Krallar tayin edip; kralları tahtından eden atalarımızın, böyle bir gücü nasıl elde ettikleri konusu araştırılmaya değer doğrusu…

Şimdi burada bazıları imparatorluk kelimesini emperyal manada bir değerlendirme içine alıp, bununla ilgili bir sunum gayretine girebilir…

Osmanlı asla sömürgeci kimliğine bürünüp, feth ettiği hiç bir ülkeyi sömürmemiş, o ülkelerin sosyal, dinsel ve ekonomik dokusunu bozmak gibi bir girişimde bulunmamıştı.

Bazı tarihi roman, film ve dizilerde astığı astık; kestiği kestik diye lanse edilen padişahların, hiçte öyle olmadıkları bu yöndeki tüm bilgilerin tarihi hiç bir dayanağı olmadığını karınca kararınca siz değerli okuyucularımla paylaşmak istiyorum.

Sözde tarihi roman yazarları ve senaristlerin o dönemi gerçekten yaşayıp, biliyorlarmış gibi bir anlatı veya vizyon sergilemelerinin arkasındaki nedenin bir karalama propagandası olduğu akl-ı selim olanlar için bilinmedik şeyler değildir.

Saray içi mahremiyettin yalan yanlış gözler önüne serildiği, padişah ve eşleri ile ilgili her şeyin, o dönemlerde tam tersinin yaşandığını öğrenmek, Türk insanının geçmişine karşı bir vefa borcu olarak telaki edilmesi gerekir.

Anlatılanların aksine; padişahların öyle elini kolunu sallayıp, hareme serbestçe girmek gibi yetkileri yoktu… Haremi idare eden valide sultanlardan izin alınıp; muayyen gün veya saatler içinde görüşmeler gerçekleşirdi…

Saray; sadece padişah ve ailelerinin yaşadığı alelade bir mekan değil; bir ilim irfan merkeziydi… Orada yediden yetmişe herkes belirli bir tahsil seviyesine getirilir, eğitilirdi… Yani Saray halkı öyle iddia edildiği gibi entrikalar peşinde koşup, süfli işlere bulaşmazdı. Herkesin kendine biçilen görevi dışında başka şeylerle meşgul olması söz konusu değildi.

Şimdi dönelim asıl meselemize!.. Neydi Osmanlı’yı tüm dünyaya hükümran kılan sırlar?.

Bunu bildiğim kadarıyla bir kaç madde halinde sunayım isterseniz.

Bu maddeler:
1-İtaat
2-Liyakat
3-Sadakat
4-Yıkım yerine yapıcılık ve adalet
5-Irk yerine din birliği.
6-Devletin yegane hakimi padişah.
7-Sarsılmaz bir iman ve vatan sevgisi.

Devlet meseleleri ulemayla müzakere edilir, onlarla birlikte kararlar verilirdi. Alimlerin ve ilmin en çok itibar gördüğü dönem, kuşkusuz Osmanlı dönemidir…

Bu konuda meşhur bir hikaye vardır. Küçükken bir hatasından dolayı hocası Akşemsettin’den dayak yiyen Fatih babasına gidip olanları anlatıp şiķayetçi olur. Babası; gizlice Aksemsettine, yarın okula geleceğini, geldiği vakit oğlunun gözü önünde azarlanıp, kovulmasını ister. Ertesi gün Akşemsettin ; anlaştıkları gibi yapıp; 2.Muratı azarlayıp ,kovar.
Akşam babası Fatihe “Oğlum, bak gördüm mü hocan beni bile dövmeye kalkıştı. Sen sen ol dersini iyi dinle hocana saygıda kusur etme!” diye tembihte bulunur…

Aslında tüm bunları uzun uzadıya anlatmaya da gerek yok… Onlara fütuhat yollarını
açan; sahip oldukları sarsılmaz bir iman ve bu yöndeki çabalarıydı…

İşte bu iman konusunda Bedüzzaman hazretlerinin “İman hem nurdur; hem kuvvettir. Hakiki imanı elde eden kâinata meydan okuyabilir” Sözünün hatırlatılması bu sırlara ışık tutacak bir argüman niteliğindedir.

Allah tüm padişahlarımızın mekânlarını Cennet eylesin!..


Etiketler: 381 okunma
Bilgilendirme

Urfa Yaşam Haber sitesinde yazılan yazılardan yazarın kendisi sorumludur. Yazarın görüşleri Urfa Yaşam haberinin görüşlerini yansıtmaz

Yorum yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir