Şüphesiz biz sana apaçık bir fetih verdik.
İz düşümleri hala günümüze dek süregelen Osmanlının altı yüz küsur yıl yedi kıtada at oynatıp; fetihlerden fetihlere koÅŸmasının altındaki yatan sırın ne olduÄŸunu bilmek her Türk insanının ilgisini çeker kanısındayım…
Krallar tayin edip; kralları tahtından eden atalarımızın, böyle bir gücü nasıl elde ettikleri konusu araÅŸtırılmaya deÄŸer doÄŸrusu…
Åžimdi burada bazıları imparatorluk kelimesini emperyal manada bir deÄŸerlendirme içine alıp, bununla ilgili bir sunum gayretine girebilir…
Osmanlı asla sömürgeci kimliğine bürünüp, feth ettiği hiç bir ülkeyi sömürmemiş, o ülkelerin sosyal, dinsel ve ekonomik dokusunu bozmak gibi bir girişimde bulunmamıştı.
Bazı tarihi roman, film ve dizilerde astığı astık; kestiği kestik diye lanse edilen padişahların, hiçte öyle olmadıkları bu yöndeki tüm bilgilerin tarihi hiç bir dayanağı olmadığını karınca kararınca siz değerli okuyucularımla paylaşmak istiyorum.
Sözde tarihi roman yazarları ve senaristlerin o dönemi gerçekten yaşayıp, biliyorlarmış gibi bir anlatı veya vizyon sergilemelerinin arkasındaki nedenin bir karalama propagandası olduğu akl-ı selim olanlar için bilinmedik şeyler değildir.
Saray içi mahremiyettin yalan yanlış gözler önüne serildiği, padişah ve eşleri ile ilgili her şeyin, o dönemlerde tam tersinin yaşandığını öğrenmek, Türk insanının geçmişine karşı bir vefa borcu olarak telaki edilmesi gerekir.
Anlatılanların aksine; padiÅŸahların öyle elini kolunu sallayıp, hareme serbestçe girmek gibi yetkileri yoktu… Haremi idare eden valide sultanlardan izin alınıp; muayyen gün veya saatler içinde görüşmeler gerçekleÅŸirdi…
Saray; sadece padiÅŸah ve ailelerinin yaÅŸadığı alelade bir mekan deÄŸil; bir ilim irfan merkeziydi… Orada yediden yetmiÅŸe herkes belirli bir tahsil seviyesine getirilir, eÄŸitilirdi… Yani Saray halkı öyle iddia edildiÄŸi gibi entrikalar peÅŸinde koÅŸup, süfli iÅŸlere bulaÅŸmazdı. Herkesin kendine biçilen görevi dışında baÅŸka ÅŸeylerle meÅŸgul olması söz konusu deÄŸildi.
Åžimdi dönelim asıl meselemize!.. Neydi Osmanlı’yı tüm dünyaya hükümran kılan sırlar?.
Bunu bildiğim kadarıyla bir kaç madde halinde sunayım isterseniz.
Bu maddeler:
1-İtaat
2-Liyakat
3-Sadakat
4-Yıkım yerine yapıcılık ve adalet
5-Irk yerine din birliÄŸi.
6-Devletin yegane hakimi padiÅŸah.
7-Sarsılmaz bir iman ve vatan sevgisi.
Devlet meseleleri ulemayla müzakere edilir, onlarla birlikte kararlar verilirdi. Alimlerin ve ilmin en çok itibar gördüğü dönem, kuÅŸkusuz Osmanlı dönemidir…
Bu konuda meÅŸhur bir hikaye vardır. Küçükken bir hatasından dolayı hocası AkÅŸemsettin’den dayak yiyen Fatih babasına gidip olanları anlatıp ÅŸiÄ·ayetçi olur. Babası; gizlice Aksemsettine, yarın okula geleceÄŸini, geldiÄŸi vakit oÄŸlunun gözü önünde azarlanıp, kovulmasını ister. Ertesi gün AkÅŸemsettin ; anlaÅŸtıkları gibi yapıp; 2.Muratı azarlayıp ,kovar.
AkÅŸam babası Fatihe “OÄŸlum, bak gördüm mü hocan beni bile dövmeye kalkıştı. Sen sen ol dersini iyi dinle hocana saygıda kusur etme!” diye tembihte bulunur…
Aslında tüm bunları uzun uzadıya anlatmaya da gerek yok… Onlara fütuhat yollarını
açan; sahip oldukları sarsılmaz bir iman ve bu yöndeki çabalarıydı…
İşte bu iman konusunda Bedüzzaman hazretlerinin “İman hem nurdur; hem kuvvettir. Hakiki imanı elde eden kâinata meydan okuyabilir” Sözünün hatırlatılması bu sırlara ışık tutacak bir argüman niteliÄŸindedir.
Allah tüm padişahlarımızın mekânlarını Cennet eylesin!..
Etiketler: Akşemsettin Fatih Sultan Mehmet İman Osmanlı 302 okunma