Nakış nakış hikmet işlenen bu kitab-ı kebir denilen kainattı kalb gözleriyle okuyup,üzerinde derin bir tefekkür tesis ederek nakaşa ermek mümkündür.
Allah’ın vacibül vücuduna şahitlik yaptığı her zerre; istidadi tekamüllat elde etmiş akıl için ona bulduracak yolu aydınlatan birer nur-i İlahidir.
Müşahede edilen tüm varlıkların üzerinde Yüce Allah’ın imzasını görüp, kendi hal dillerince adını zikr ettiklerini gönül kulaklarıyla işitmek zor değildir.
Bahş edilen bu düşünme yeteneği ile insan oğlu diğer canlılardan ayrı bir kategoride tutularak eşref-mahluk tahtına oturmaya layık görülmüştür.
Zi şuur haricinde kalan mahlukatın elbette bu tesbihata fail olmasına mukabil İlahi mükafatlarla taltif edilip mutmain olmaları onların doğasında mevcuttur.Aslında onların mükafat beklemek gibi bir beklentisi yoktur. O yüzden İmam Gazalinin dediği gibi;” Kuşların tek amacı uçmak olduğu için, insan oğlunun kanatlarına yüklenen hırs’kıskançlık, kötü hasletler gibi şeyler onların kanatlarına yüklenmemiştir. ”
Gülün; gül olduğunu düşünmeyip, bu tesbihatta manen zakir olmasından mütevellit kendisine verilen hoş koku renk ve güzellik; bülbülün ona beslediği derin aşk hepsi birer ödül olduğu telakki edilebilir.
Gülün; dahil olduğu İlahi zikirde zakir olması bir kazanım elde etmeyi düşündüğü için değil; onun yaratılışından gelen bir özelliktir. Kendisine verilen güzellikle, bülbülün aşkına mazhar olması zaten bir ödül dür.
Gayr-ı şuurun eline ileriyi geriyi bilmek gibi bir istidat verilmemiştir. Tüm mevcut saflığıyla Yüce Allah’ın buyruğu üzerinde varlık platformuna dahil edilerek, günah gibi bir İlahi yasaktan muaf tutulmuştur.
Burada Gülle;Bülbül arasındaki aşk, onların iradesine bağlı gelişen bir olgu değil; tamamen İlahi bir iradenin tasarrufuna bağlı bir durumdur.
Ama; insanda bunun aksi yönde bir seyri mevcuttur. Eline verilen cuz-i irade ile yaşadığı mekanda bir sınava tabi tutulması sonucu, öbür dünyada yaptıklarıyla yüzleşeceği katiyet içerir.Bu yer yüzünde yaratılış amacını bilemeyip, söz konusu nakışlardan; naķkaşa ermenin yolunu bulamaması ,yarın o nakışların asıllarını temaşa etmek gibi bir hakkı kendinde göremez.
Zi hayattan yükselen her nağamat her terenümat; edebi bir tekamüllat içinde Hakk’a ait olanın Hakk’a teslim edilmesi ile ilgili zi şuura bir deklarasyonudur mütemadiyen…
Tefekkür penceresinde bakmayı bilen; bilir kainattaki her her şeyin, küçükten büyüğüne kadar tüm mevcutatın tek ve mutlak sahibi olan Allah’ı bulduracağını.
Etiketler: Edebiyat Faruk Kitap Yazar 440 okunma