[avatar user="mustafakaplan" size="150" ]

Derin düşünce

by | Leave a comment

Ne kadar edersem edeyim inkâr…

İkrar çıkar, neticesi kâr.”

 

Kalp gözüyle bakıldığında, tüm kâinatta zerreden küreye kadar; her şeyin üzerinde Allah’ın doksan dokuz ismini görmek mümkündür. Zatını müşahhas kıldığı her şey, varlığını haykırır lisanı halleriyle adeta. Bu haykırışa aşinadır mana kulağı açık olanların. Bir çiçek, tellallık eder Cemil ismine; bize gülümseyerek. Bulutlar Rahmet yükler; yere düşen her Yağmur damlasına. Yine Rahmet isminden neşet eder tüm yeşillik çorak toprakta. Bereketlenir ismi Rezzak’la, bire bin veren tohum. Celal ismini duyarsın çakan yıldırımın yağmuru müjdeleyen gürültüsünden…

Birbirlerine karıştırılmadan, küçücük gövdesine balla zehir konulan Arının; El Şafi ismine dayanarak, bize sakilik için değil midir çiçekten çiçeğe koşuşturması.

 

Öyleyse Arı gibi ol, denileni yap, özünü arı tut, yaratılış amacına muhalif hareket etme!

İçinde tezgâhını taşıyan İpek böceğine ipek yapmasını öğreten Âlim; ve her bahar tabiatı dirilten el-Muhyî (ihya eden, yarattıklarına can veren) isimleri düşünen akıl için bir muamma olmasa gerek. Bu tefekküratta, Şeyh Sadi Şirazi’nin bu hikmetli sözlerini es geçmek olmaz.

 

“Berk-i dırehtan-i sebz, der nezer-i huşyar

Her verak-i defterist ez marifet-i Girdigar.”(Kalp gözü uyanık olan insan için, ağaçların yapraklarının her biri, Allah’ın sanat ve marifetini anlatan defter gibidir.)

Kahrı Kahhar isminde saklıdır onun. Aynı ismiyle yerle yeksan eder nefsi Firavunlaşmış insanı. Misallere ciltlerce kitap yetmez. Erişe bildiğin kadarına sür fikirlerini; fazla derine dalma istersen! İlmi sınırsız bir Derya’dır. Sen, sana verilenle mutmain ol!

İlle de bu deryada dalgıç olmak istiyorsan, hikmeti aklına yar et mana gözlüğünü tak, Kur’an’la örülmüş iman zırhını da giy ki; nice zararlı mahlûkatın saldırısından korunabilesin.

Bak insanlara! Birbirine tıpatıp benzeyeni görebilecek misin? Olsaydı adalet diye bir kavramın tecelli etmesi söz konusu olur muydu? Birinin işlediği suçun cezası bir başkasına yükletilirken; yaşanması kaçınılmaz olacak bir kaosun, hayatımızı menfi yönde nasıl etkileyeceğini varın düşünün. Kriminal açıdan Allah’ın El -Adl isminin Güneş gibi tezahür ettiğine bir bak!

Adaletin tesisine sundukları katkıları küçümsenmeyecek kadar önemli olan parmak izlerinin, yüklendikleri değişmez ve değiştirilemez özellikleriyle bir hikmet sahibini işareti ettiklerini görmemek; düşünen izan sahibi bir insan için aydınlığa karşı gözünü kapatmak gibi bir fiil olmaktan öteye gitmez.

Hayret ve hayranlığa müsebbip akla hayale sığamayan envai çeşit onca şey. Hangi yönden bakılırsa bakılsın, tüm mahlukat üstünde Fatır-ı Zülkemal’in mührünü bulabilmek; düşünen akıl için zor olmasa gerek. Bülbülü kendine çeken İlahi güzelliğidir Gülün; muvakkat güzelliği değil.

Bilir zevale erecek olanın ilgiye değmediğini. İbrahimvari feryat eder. “la uhibbul afilin-Ben batanları sevmem! “Elden kayıp, yok olacak olana Muhabbet’tin sonu acıdır, elemdir, hüsrandır. Bize düşen geçici olanı, kalıcı olanla değiştirmektir. İbret almak isteyen birine, semaya bir kez bakması kafi gelir. Yeter ki kalp gözü gaflet perdesiyle örtülü olmasın. Ayın, Yıldızın, Dünya’nın semazenler misali, İlahi bir terennümle boşlukta kah kendi, kah Güneşin etrafında dönmeleri; her şeyi künfeyekun tezgahında işletip, varlık sahasında görünür yapan bir Kadiri Mutlaka nasıl hayran bırakmaz? O halde mevcudatı tefekkür süzgecinden geçirerek, asıl kaynağına erişmek gibi bir çaba söz konusu olmalı ki; diğer dostlarımızla aramızda bir farklılık tezahür edebilsin. Bugün bile bilim adamlarının asırlardır yapısıyla ilgili üzerinde bir mutabakat sağlayamadıkları Atomun, hala gizemini koruyor olması; Allah’ın ilmi karşısında insanların nasıl acze düştüklerine dair bir durumu arz etmiyor mu? Gözle görülmeyecek kadar küçük bir maddeyi dahi, çözebilme istidadından uzak olan bir kulun, bu sonsuz ilim karşısında aczini idrak Edip; Allahû Ekber diyerek secdeye kapanması kadar doğal bir şey var mıdır? İçyapısı incelendiğinde,

Son derece hayrete şayan bir İlahi sisteme ev sahipliği yapan Atomun; Allah’ın El Alim ismini iman penceresinden bakan biri için, nasıl da gün gibi aşikar kılarak, göz önüne getiriyor.

Küçücük yapısında elektronları, çekirdeği nötron ve protonları barındıran bu maddenin, bunların Güneş sistemini andıran hareketliliğine, bu hareketlilik esnasında bir çarpmanın vuku bulmamasına sahne oluşu; her şeyin sevk ve idaresini tasarrufunda tutan sonsuz bir güç sahibine mutlak bir itaati, tam bir teslimiyeti gerektirmez mi? Dünyanın eksenindeki eğikliğin muayyen bir derecede tutulmasının arkasındaki hikmet; üzerinde derin bir tefekkürü zorunlu yapmaz mı? Evet tefekkür; olması gerekendir çünkü… Tefekküre mütemayil bir akıl, Rabbine daha çok yaklaştırır; yaklaştıkça sebebi hilkatini daha fazla idrak edecek olan insanı iyi kul olma yolunda sağlam adımlar atmasını gündemde tutar. Lise yıllarında son sınıf öğrencisi ateist bir arkadaş vardı. Bir gün bana; Allah’ın varlığını ispat edebilir misin diye sordu. İspat zatı aliniz dedim alaycı bir sesle… Nasıl yani diye sordu tekrar; şaşkın bir yüz ifadesiyle…

Söz konusu ispat için şu an en somut delil sensin dedim. Bak aynaya ne demek istediğimi anlarsın. Dünya’nın tüm bilim adamları bir araya gelse, senin gibi bir tane daha yapabilirler mi? Yutkundu, acıdım haline; git dedim Kuran’da alak suresini oku, orda bu tür sorulara cevaplar bulabilirsin sanırım. Tavsiyeme uydu mu bilinmez; ama tek bildiğim, şu veya bu şekilde Hakikati gölgelemeye kimsenin gücünün yetmeyeceğidir. Şimdilik hoşça kalın, tefekkür de kalın.


Etiketler: 411 okunma
Bilgilendirme

Urfa Yaşam Haber sitesinde yazılan yazılardan yazarın kendisi sorumludur. Yazarın görüşleri Urfa Yaşam haberinin görüşlerini yansıtmaz

Yorum yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir